İfade Özgürlüğü: Hakaret Boyutu isimli okumakta olduğunuz ifadeler bütünü, “İfade Özgürlüğü: Özgür İfade” başlıklı yazının devamı niteliğindedir. Devam etmek yerine, öncelikle “İfade Özgürlüğü: Özgür İfade” başlıklı yazımızı okuyarak başlayabilirsiniz.
Tarih boyunca haklarında tonlarca kelime sarf edilmiş soyut kavramlar… Gerçek önemlerini fark edebilmek adına, felsefecilerin haklarında neler söylediğine bakma ihtiyacı hissettiğimiz; eğer ki haklarında fikrimizle uyuşan bir fikir beyan edilmiş ise sevindiğimiz kavramlar… Onur, şeref, haysiyet, namus, itibar ve saygınlık gibi soyut kavramlardan bahsediyorum.
Kişilere ait bireysel düşünce sistemlerinde çok farklı değer atıflarına konu edilmiş olsalar da günümüzde gerek evrensel gerekse yerel düzeyde hukukun, koruma altına alınması gerektiği konusunda hemfikir olduğu bu kavramlar; hukukun, insanın insan olması nedeniyle sahip olduğu varsayarak önemini koruduğu kavramlardır.
İnsanın insan olması nedeniyle sahip olduğu ve zedelenmesinin istenmediği onuru, şerefi, haysiyeti, namusu, itibarı ve saygınlığının; toplumsal hukuk dışı kurallar bütününde -toplumsal anlayış ve kültür bakımından- korunmasının yanında ve muhafaza-i kıymeti içkin kurallar ile hukuk tarafından koruma altındadır. Başka bir ifadeyle; insanların onur, şeref ve haysiyetleri, arasında hukuki metinler ile korunmaktadır.
Öte yandan bakıldığında insanların elem, üzüntü ve öfke hissettikleri zaman başvurdukları başlıca ifade yollarından bir tanesi hakarettir. Bu açıdan düşünüldüğünde -istatistikler farklı yönleri işaret etse de- hakaretin, dünya ölçeğinde, en çok işleneyazılan kusur/suç olduğunu ifade etmenin yanlış olmayacağı kanaatindeyim. Yani etraflıca düşünüldüğünde insanın en çok ihlal edilebilecek değeri, insanların en çok saldırıya maruz kalabilecekleri noktaları; şerefleri, onurları, saygınlıkları ve itibarlarıdır. Hakarete bir ifade yolu demeyi de problemli görmüyorum. Zira -doğruluğu ve yanlışlığı bir kenara- hakaretin, bir hissin dolaylı ifade biçimi olduğu ve ifade özgürlüğüyle doğrudan alakalı bir husus olduğu tarafımca açıktır.
Hakaretin bir ifade biçimi olduğu ve ifade özgürlüğünün, ifadeleri koruyucu önemi haiz bulunduğu göz önüne alındığında; hakarete ilişkin hükümlerin, ifade özgürlüğüne getirilmiş meşru bir kısıtlama olduğunu söylememiz mümkündür. Bu bağlamda tahkir eden kimsenin ifade özgürlüğü hakkı ile tahkire uğrayan kişinin özel hayatına saygı, itibarın korunması hakkı ile çatışır vaziyettedir. Bu genel yorum haricinde elbette kişinin hatırasının korunması, milli ve manevi değerlerin korunması, kişinin manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı gibi bir çok hak, tahkire uğrayan kimse bakımından çatışma içerisinde olabilmektedir.
TC Anayasası incelendiğinde hakaret müessesesine ilişkin düzenlemelerin, meşru biçimde sınırlanmış bir ifade özgürlüğü boyutu olduğu hususunda bir şüphe yoktur. Zira,
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” Anayasa Madde 17/1
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” Anayasa Madde 20/1
“Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” Anayasa Madde 26/2
Hukuk perspektifinden hakarete baktığımda akla ilk gelen elbette; “Onur kırma, onura dokunma” ve “küçültücü söz veya davranış” anlamlarına gelen hakaretin suç kapsamında sayıldığı ve bu bağlamda Türk Ceza Kanununda kendisine yer bulduğudur. Hakaret suçu doğrudan TCK m. 125 ile düzenlenmiş olmasının yanında bağlantılı ve hakaret bağlamında anılabilecek birçok kanuni düzenleme bulunmaktadır.
“Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (…) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.” TCK Madde 125/1
“Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraksanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır.” TCK Madde 126
“Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” TCK Madde 299/1
“(1) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Devletin askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” TCK Madde 301/1,2
Hakaretin yürürlükteki Türk hukuku nezdinde yalnızca suç kapsamında değerlendirilmesinin hukuk sistemi bakımından yeterli olmadığı bir gerçek olup hakaret, özel hukuk bakımından da haksız fiil niteliğini haizdir. Dolayısıyla özel hukuk bakımından hakaret, kabaca bir yorumla, kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil barındırmaktadır. Haksız fiiller ise, hukuk nezdinde tazmini/onarımı gereken fiillerdir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.” Türk Borçlar Kanunu m. 49
İşbu husus Anayasa Mahkemesi’nin 2013/2602 başvuru numaralı Emin Aydın Başvurusu kararı ile de açıkça ortaya konmuştur:
“(…) Hakaret ceza hukuku anlamında suç, özel hukuk anlamında ise haksız fiil olarak nitelendirilmekte ve tazminat davasına konu edilebilmektedir. Dolayısıyla bireyin, üçüncü kişilerce şeref ve itibarına müdahale edildiği iddiasıyla, hukuk davası yoluyla da bir giderim sağlaması mümkündür. (…)” AYM, Emin Aydın Başvurusu, 2013/2602, §54
Yukarıda verilen Anayasa Mahkemesi kararı ile görülmektedir ki kişinin haksız fiil ile verdiği zararın tazmini bakımından giderim sağlama yükümlülüğü dava yoluyla sağlanabilecektir. Türk Hukukunda uyuşmazlıkların çözümlenmesi bakımından başvurulabilecek ilk akla gelen yöntem dava yolu olsa da dava yoluna başvurmadan da alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerini kullanmak mümkündür. Bunlar, arabuluculuk gibi sisteme entegre edilmiş genel yöntemler olabileceği gibi kanunla öngörülmüş alternatif özel giderim yöntemleri de öngörülmüş olabilir.
Bu bağlamda bir örnek olarak Anayasa m. 32 ile cevaz verilen Basın Kanunu ile özel olarak düzenlenen, düzeltme ve özür yazısı talep etme hakkı verilebilir. Halk arasında bilinen adıyla “tekzip yayınlamak” Basın Kanunu 14. maddesi ile özel olarak düzenlenmiştir:
“Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.” 5187 sayılı Basın Kanunu m. 14/1
Dolayısıyla nasıl ki kişinin şeref ve haysiyetini ihlale sebebiyet veren haksız fiile karşı dava yoluna gidilebilecek ise yukarıdaki düzenleme ile tekzip yayınlatmanın mümkün olabileceği de görülmektedir.
Av. Ercüment YÖNDEM
31.01.2022