AİHM tarafından yayınlanan istatistiklere göre 2014 yılına kadar AİHM tarafından ifade özgürlüğü kapsamında verilen 591 kararın 248 tanesi Türkiye’ye aittir ve Türkiye, AİHM’ye üye 47 devletten yalnızca bir tanesidir.
Kişi güvenliği, insan yaşamı için zaruri konumdadır. Kişi güvenliğinden kastım elbette yalnızca kişinin bedensel güvenliği değil bunun yanı sıra düşüncelerinin de dokunulmaz olmasıdır. Zira insan, ancak düşünceleri dokunulmaz konumda ise gelişime açık şekilde ve insan olmanın gereği gibi hareket edebilecektir. Bu anlamda düşünceye özgürlük alanı bırakılması ya da daha doğru ifadeyle düşüncenin özgürlüğünün tanınması, toplumsal gelişimin de kaynağı olacaktır.
Düşünce hürriyeti; toplumsal gelişimin kaynağı olmasının yanı sıra başkaca hakların ve en önemlisi, ifade hürriyeti açısından temel konumundadır. Zira insan, günlük hayatta pek çok kez kendisini aksi durumla karşılaşılır vaziyette bulsa da her ifadeye, bir düşünce kaynaklık etmesi makul ve doğal olan bir durumdur.
Düşüncenin anlamı, sözlükteki yerine göre, dış evrenin kişinin zihnine yansımasıdır. Bu bakımdan düşünce insan vücudunda başlayıp oluşumunu insan vücudunda sona erdiren bir kavramdır. İnsan vücudu içerisinde sona eren düşünce süreci, böyle bir zorunluluk bulunmasa da çoğu zaman, insan olmanın gereği olarak bir ifadeye dönüşme ihtiyacı hissetmektedir. Zira insan kendisini ifade etme ve sosyallik ihtiyaçları tatmin edilmesi gereken gelişkin bir organizmadır.
İfadenin anlamı; -sözlükteki yerine göre- anlatım, bir kimsenin bir olayla ilgili olarak anlattıkları, deyiştir. Tanımından yola çıkarak ifade, insan bedeninden kopuk olmamakla birlikte daha dış dünyaya dönük bir kavramdır. İnsan anlatımları genellikle sözel olmakla birlikte yazılı, jest ve mimik gibi bedensel, görsel, işitsel vs. olarak da ortaya çıkabilir.
Hal böyleyken, ifade binasının temelinde bir düşünce yatmaktadır. Düşünce özgür oldukça ifade binasının temeli sağlam, gelişkin bir yapı olarak kalacaktır ve ifade olabildiğinde dürüst şekilde kendisini dış dünyaya yansımış bulacaktır. Elbette bu anlamda farklı değişkenler bulunsa da özgürlük, güvenlik kavramı ile de bağı göz önüne alındığında önemi mahfuz bir kavramdır. Yine belirtmek gerekir ki özgürlü kavramının kapsam ve sınırları oldukça tartışmalı bir husus olmakta birlikte demokrasilerden ayrı düşünülemezliği bulunmaktadır. Elbette bu yazının konusu, düşünce ve ifade hürriyetinin kapsam ve sınırlarını belirlemek değildir.
İfade özgürlüğü; gerçek veya tüzel fark etmeksizin herhangi bir kişilik sahibinin kanaati, bilgiyi/haberi, görüşü benimsene, edinme ve yayma fiileri ile aktarılma biçimi, iletilme ve edinilme araçları da dahil olmak üzere dışsallaştırabilme hürriyetidir.
Bu bağlamda ifade özgürlüğü meselesinin sosyal iletişim, medya, siyasi söylemler, hakaret, reklam, sanatsal aktarımlar, internet vb. hususlar başta olmak üzere oldukça kapsamlı bir değerlendirme alanına sahip olduğu düşünülebilir. İfade özgürlüğünün bireysel bir hak olmasının yanı sıra birliktelikle meydana çıkan durumların da ifade barındırabileceği göz önüne alındığında kolektif bir yanının da olduğunu söylemek mümkün. Keza bir aradalığı bir kenara bıraksak dahi, işbu haktan yararlanan milyarlarca ilgili bulunması sebebiyle bile bu, kaçınılmaz bir kolektivite akla getirecektir. Zira iletişmek, insanın nadide bir gelişkinlik göstergesi olup onun mütemmim cüzüdür.
İfade özgürlüğü husus, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında şu biçimde genel bir düzenleme alanı bulunmuştur:
“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.” Anayasa Madde 25
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir. Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.” Anayasa Madde 26
Öte yandan ulusal mevzuatımız bakımından ifade özgürlüğüne dair Anayasamızda, Basın Kanununda, Bilgi Edinme Hakkına Dair Kanunda, 6112 sayılı Kanunda, 5651 Sayılı Kanunda ve 2911 sayılı Kanunda sair düzenlemeler bulunmaktadır.
Yukarıda ifade özgürlüğünün kapsam ve sınırları hakkında tartışmalı ifadesini kullanmış olsam da belirtmekte fayda vardır ki bir ifade hakkında, hiçbir koşul ve şartta sınırlama getirilemez gibi bir yorumda bulunmak hayatın somut gerçekliği bakımından çok da uygun bulunmamaktadır. Nitekim hukuk mevzuatı bakımından da ifadelerin, belli sınırlar dahilinde sınırlanması gerekliliği doğacağı kabul edilmiştir.
“bazı demokratik toplumlarda prensip olarak, (dini hoşgörüsüzlük dahil) hoşgörüsüzlüğe dayanan düşmanlığı yayan, kışkırtan, destekleyen veya onaylayan tüm ifade biçimlerine yaptırım uygulamak hatta bunları engellemek gerekli görülebilir” Erbakan/Türkiye (59405/00)
Dolayısıyla hukuki bir perspektifle yaklaşmak gerekirse şu 4 parametreye göre ifade özgürlüğüne müdahalenin de meşru sınırlar içerisinde kalıp kalmadığını değerlendirmek mümkün olacaktır:
Bir müdahalenin varlığı söz konusu mu?
Müdahalenin hukuki bir gerekçesi var mı?
Müdahalenin amacı meşru mu?
Müdahale gerekli mi ve orantılı mı?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası incelendiğinde ifade özgürlüğünün sınırlanması bakımından 13. ve 14. madde ile belirlenen temel hak ve özgürlüklerin genel sınırlama koşullarının yanı sıra ifade özgürlüğünün sınırlanmasına ilişkin 26. maddenin 2. fıkrasında da bir sınır çizilmiş durumdadır:
“Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.”
Dolayısıyla; Anayasanın 13, 14 ve 26/2 hükümleri dikkate alındığında ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin hukuka uygun bulunması için temelde 3 adım bulunmaktadır:
İfade özgürlüğüne yönelik sınırlama kanunla öngörülmelidir.
İfade özgürlüğüne yönelik sınırlama amacına uygun olmalıdır.
İfade özgürlüğüne yönelik sınırlama amaca ulaşmak bakımından gerekli ve orantılı olmalıdır.
Yürürlükteki Türk Ceza Hukuku mevzuatı bakımından da ifade özgürlüğüne dair -zannımca- oldukça kapsamlı bir kesişme mevcuttur. Türk Ceza Kanununda hakaret, özel hayatın gizliliğini ihlal, suçu ve suçluyu övme, cumhurbaşkanına hakaret, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama ve daha birçok suç bakımından bu sınırlamaları görmek mevcut. Mevzuatta bu suçların varlığının tartışılması gerektiği inancı ve uygulamadaki aşırı uygulamaların farkındalığıyla söylemek gerekir ki elbette Ceza Hukuku demokratik toplumlarda, insanın temel hak ve özgürlüklerini sınırlamaktan ziyade korumak vasfını ön planda tutmak zorunda olan bir yapıdır. Dolayısıyla pasif bir bakış açısıyla yaklaşıldığında bunların birer sınırlama olduğunun kabulü gerekir.
İfade özgürlüğünün yalnızca basit ve rahatsız edici olmayan görüşler bakımından değil rahatsız edebilirliği bulunan ve hatta kimi zaman incitebilecek ifadeler bakımından da kıymetli olduğu günlere…
*İşbu yazı kaleme alınırken Council of Europe Hukukçular İçin İnsan Hakları Eğitimi Avrupa Programı kapsamında Freedom of Expression eğitiminden yararlanılmıştır.
Av. Ercüment YÖNDEM
29.11.2021