Bir hukuk devletinin işlerliğini saptamak için öncelik, uygulama mekanizmalarının nasıl çalıştığı olsa da ortaya konan hukuki metinler de önem taşır. Bu yazıda bahsedeceğim hukuki metin, 2005 yılında kabul edilip yürürlüğe giren sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak gördüğüm 5369 sayılı Evrensel Hizmet Kanunu’dur.
Sosyal devlet ilkesinin bir gereği demeyi uygun buluyorum zira şirketler kar odaklı yaşarlar ve bununla ilişkili olarak da kar nerede ise faaliyetlerini o yönde sürdürürler. Dolayısıyla bir şirket, kendisine kar getirmeyecek yerlerde bulunmayacak, sunacağı hizmetin maliyeti getirisinden fazla olacaksa hizmet götürmemeyi tercih edecektir. 1980 sonrası dönemde telekomünikasyon işletmelerinin özelleştirildiği ülkemizde faaliyetlerini yürüten işletmelerin ulaşmayı tercih etmeyeceği bölgelerde bu faaliyetlerin sürekliliğini sağlamak da sosyal devletin el atması gereken bir durumdur.
Rekabete açık olan bazı piyasalardan, özelleştirmeler yapılmış olsa dahi, sosyal yükümlülükleri bulunan bir devletin çekilmesi tam anlamıyla mümkün değildir. Vaktiyle özelleştirilmiş olan telekomünikasyon piyasası da bu piyasalardan biri olup devletin politika üretemeyeceği bir alan olmaktan çıkarılamaz. Zira devlet temel hak ve özgürlükleri güvence altına almak, toplumsal refahı yükseltmek, güvenliği sağlamak, ekonomik sürekliliği sağlamak ve hatta geliştirmek durumundadır. Günümüzde telekomünikasyon, devletin bu ödevlerini yerine getirebilmesi için mutlak suretle desteğinin bulunması gereken sektörlerden biridir.
Bugün, Covid-19 salgını süresince eğitim sektörünün tamamen internete ve televizyon yayınlarına aktarılmışken ve internete erişimin temel bir insan hakkı sayılması konuşurken sosyal devlet ilkesi ve evrensel hizmet vurgusu yapmak yanlış olmayacaktır.
Sosyal yükümlülüklerini yerine getirme çabasının bir ürünü olan Evrensel Hizmet, yalnız Türkiye’de değil, telekomünikasyon pazarının serbestleştiği ve özelleştiği birçok ülkede de çalıştırılan bir sistem. Google’da Universal Service araması yaparak yurtdışı uygulamalarına ulaşmak mümkün.
Evrensel Hizmet Nedir?
Coğrafi konum ayırmaksızın, makul bir ücretle, herkes tarafından erişilebilir, belli standartlarında sunulması gereken, internet de dahil olmak üzere, haberleşme hizmetleridir.
Bir başka ifadeyle; çeşitli nedenlerle ilgili hizmetlere ulaşamayan vatandaşların, bu hizmetlere asgari kalitede ve makul ücretler karşılığında ulaşmasını güvence altına almak ve ulaşmasını sağlamak amacıyla yürütülen hizmettir.
“Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde coğrafi konumlarından bağımsız olarak herkes tarafından erişilebilir, önceden belirlenmiş kalitede ve herkesin karşılayabileceği makul bir bedel karşılığında asgari standartlarda sunulacak olan, internet erişimi de dahil elektronik haberleşme hizmetleri ile bu Kanun kapsamında belirlenecek olan diğer hizmetleri” 5369 sayılı yasa, Madde 2
Evrensel Hizmet hangi ilkeler ışığında sağlanmak zorundadır?
5369 sayılı yasa, Madde 3 ile gözetilmesi gereken ilkeler açıkça sayılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde yaşayan herkesin bölge ve yaşadığı yer fark etmeksizin hizmetlerden yararlanması, hizmetin makul fiyat seviyesinde sunulması, düşük gelirliler/engelliler/sosyal destek ihtiyacı bulunanlar için uygun tedbirlerin alınması, hizmetin devamlılık ve ulaşılabilirliğinde sağlanmasıdır.
Dolayısıyla bu ilkelerden hareketle söyleyebiliriz ki, Türkiye’de yaşayan herkesin evrensel hizmetlere makul fiyatlarla sürekli ulaşabilir olması gerekmektedir. Başka bir deyişle ülkenin tüm bireylerine, yer/bölge ayrımı yapılmaksızın eşit katılım sağlayabileceği hizmet götürülmekle yükümlü kılınmıştır. Daha da basitleştirecek olursam; herkese düşük ücretlerle ve asgari standartlarda internet hizmeti sunulması gerekiyor. En azından Devlet bunu taahhüt ediyor.
Evrensel Hizmetin kapsamı nedir?
5369 sayılı yasanın Madde 5'te açıkça sayıldığı üzere evrensel hizmet
sabit telefon hizmetlerini, ankesörlü telefon hizmetlerini,
basılı veya elektronik ortamda sunulacak telefon rehber hizmetlerini,
acil yardım çağrıları hizmetlerini,
internet hizmetlerini,
ulaşımı deniz yoluyla sağlanabilen yerleşim alanlarına yolcu taşıma hizmetlerini,
deniz haberleşmesi ve seyir güvenliği haberleşme hizmetlerini kapsar.
Evrensel Hizmeti kim finanse ediyor?
5369 sayılı yasanın 5. Maddesine göre Evrensel Hizmet gelirleri 5 farklı kalemden oluşmaktadır. Bunlar;
BTK tarafından yapılan yetkilendirme nedeniyle hesaplarına yatırılan yetkilendirme ücretinin % 2’si,
Hazine payı ödemekle yükümlü işletmeciler (GSM İşletmecileri) dışındaki işletmeciler ve Türk Telekom yıllık net satış hasılatının % 1’i,
GSM İşletmecileri, Hazineye ödeyecekleri payın % 10’luk kısmı,
BTK’nın verdiği idari para cezalarının % 20'si,
BTK’nın mali yıl sonunda her türlü giderlerinin karşılanmasından sonra kalan miktarın % 20'sidir.
Açıkça da belirtmek gerekir ki; finansman olarak GSM işletmecileri, BTK isimleri geçiyor olsa da dolaylı olarak Evrensel Hizmeti, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları finanse etmektedir.
Farklı kalemler altında toplanan tüm bu paralar, 2005 yılından itibaren oluşturma çalışmalarında bulunulan fakat halihazırda oluşturulmamış olan “Evrensel Hizmet Fonu” olarak değil (bugünkü ismiyle) Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bütçesinde yer alan “evrensel hizmet gelirleri” kalemi olarak benzer işlevle toplanmaktadır. Cumhuriyet gazetesinin 24.11.2020 tarihli haberine göre; 2005 yılından beri evrensel hizmet için toplanan paranın ne kadar olduğu bilinmiyor ancak Evrensel Hizmet kapsamında 11 milyar TL’nin üzerinde para toplandığı tahmin ediliyor.
Ufak bir parantezle belirteyim; bu hizmetin usul ve esaslarına ilişkin çıkarılmış olan 26213 sayılı Yönetmelik madde 9/f’ye uyarınca evrensel hizmet kapsamında sağlanması gereken minimum internet hızı 56 kbit/saniye yani 0.056 Mpbs olarak belirlenmiştir. 2006 yılında çıkarılmış bu yönetmeliğe göre 1 Mpbs dahi olmayan minimum internet hızının uygulamada bu şekilde uygulanmıyor olmasını temenni ediyorum. Zira 2021 yılında yalnızca Youtube üzerinden 720pHD görüntü kalitesinde bir video izleyebilmek için dahi 2.5 Mbps internet hızı önerilmektedir. Dolayısıyla 56 kbit/s’nin günümüz asgari yaşam standartlarından oldukça uzak bir internet hızı olduğunu söylemek mümkün. Hatta bana kalırsa günümüzde, sağlanması gereken asgari internet hızını tek haneli mbps’ler üzerinden konuşmak insani şartlardan oldukça uzaktır.
Gelelim başlıktaki eğitim mevzusuna…
Eğitim hakkı gerek bireysel gerek toplumsal açıdan önem taşıyan bir insan hakkıdır. Bir Cem Yılmaz esprisinin veya bir Nejat Alp şarkısının yüzümüzde bırakacağı tebessümden ibaret kalmaması gereken eğitim; bireyin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimi için şarttır. Fırsat eşitliği ile desteklenerek, sınıfsal ve sosyolojik ayrımların önemini yitirmesini sağlayabilecek olan eğitim; aynı zamanda bireylerin istismara uğramasının önündeki engel, demokrasi ve insan haklarının güçlenmesindeki vesile, insanın kendini gerçekleştirebilmesini sağlayacak bir araçtır.
Uluslararası alanda eğitim hakkı ile ilgili çeşitli düzenlemelere rastlamak mümkün. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, BM Çocuk Hakları Bildirisi, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi bir çok önemli metinde kendine yer bulsa da bu yazı özelinde dikkat çekmek istediğim metin; Türkiye’nin 2000 yılında imzalayıp 2003 yılında onayladığı, Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesidir.
BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi Madde 13 ve 14 ile düzenlenmiş olan Eğitim Hakkı, -Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin 13 Nolu Genel Yorumdan da öğrenebildiğimiz kadarıyla- ilgili metinde 4 temel unsur ile birlikte anılmaktadır: Mevcudiyet, Erişilebilirlik, Kabul Edilebilirlik ve Uyarlanırlık.
İlgili normların etrafında şekillendiği bu 4 temel unsur öylesine önemli ve nokta atışıdır ki günümüz pandemi şartlarında dahi eğitimin sürdürülebilmesi için elzem oldukları aşikardır.
Eğitim hakkı özelinde ulusal mevzuatımıza baktığımızda ise öncelikle Anayasamızdaki normlar karşımıza çıkıyor:
“Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” Anayasa Madde 42/1
“İlköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.” Anayasa Madde 42/5
“Devlet, maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.” Anayasa Madde 42/8
Dolayısıyla açıkça söyleyebiliriz ki, “Eğitim ve Öğretim Hakkı Ve Ödevi” başlıklı AY Madde 42 düzenlemesi ile bireylerin eğitim ve öğretim hakkı koruma altına alınmıştır. Eğitim ve öğretimin sürekli devam etmesi ve devlet okulu öğrencileri için parasız devam etmesi, yukarıda belirttiğim fıkralara göre, bu koruma kapsamına dahildir. Zira 42/8 sınırı net bir şekilde çekmiş ve maddi imkanları olmayan öğrencilerin eğitimlerini sürdürebilmesi için devlet tarafından finanse edilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Dolayısıyla vatandaşı olan öğrencilerin eğitim hakkından mahrum kalmamasını sağlamak devletin ödevidir.
5369 sayılı kanunda ne açıkça ne de dolaylı yoldan eğitimden bahsedilmektedir fakat bu, evrensel hizmetin eğitim hizmeti ile kesişemeyeceği anlamına gelmez. Kesişim noktası tam da burası, öğrencilerin pandemi şartlarında eğitim hizmetine ulaşamıyor oluşu ve fakat 2005 yılında yürürlüğe giren kanun dolayısıyla eğitim hizmetine ulaşamayacak tek bir öğrencinin kalmaması gerektiğidir.
Velhasıl; 2005ten beri toplanması gereken paralarla anayurdun dört baştan internet ağıyla örülmesi, Covid-19 pandemisi sebebiyle eğitim göremeyen öğrenciler olmasının da önüne geçecekti.
Yaşadığımız pandemi dünyasında eğitim hakkının ne kadar değerli olduğunu somut örneklerle de gözlemlemiş olduk, 2 yıllık okul tatilinin bir Jules Verne öyküsünden ibaret kalması gerektiğini anladık. Anladık anlamasına da eğitim karnesine bakıldığında bu değerli hakkın hakkını, salgın şartlarında veremediğimizi görüyorum. UNICEF’in Ağustos 2020de yayınladığı rapora göre dünya üzerinde uzaktan eğitime erişemeyen minimum 463 milyon okul çocuğu bulunmakta. Ülkemiz için ise net bir veriye ulaşmak oldukça zor; Sözcü’nün haberine göre en az 6 milyon, T24’ün haberine göre 5 milyonöğrenci eğitim hizmetine ulaşamıyor.
Oysa elimizde imkan vardı ve ,yazının başlangıcına atıf yapmak gerekirse, hukuk devleti ilkesinin gerekleri arasında “hesap verebilirlik” de vardı.
Söylemekten ziyade eğitimin şart olduğunu anladığımız yarınlara…
Av. Ercüment YÖNDEM
24.04.2021