1 Aralık 2019 itibariyle Çin’in Vuhan kentinde halk arasında korona virüs olarak bilinen SARS-COV-2 adlı virüsün hızla yayılması ve farklı kıtalarda da görüldüğünün rapor edilmesinin ardından 11 Mart 2020'de Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel salgın ilan edildi. Nitekim Türkiye’nin de ilk tespit edilen COVID-19 vakasını 10 Mart 2020'de Sağlık Bakanlığı açıkladı. İlerleyen zamanlarda Türkiye’de ilk vakanın şubat ayında Mersinde görüldüğü üzerine çeşitli haberler ortaya çıksa da bunun doğru bir bilgi olmadığını; bu haberlerin, habere konu bilimsel çalışmadaki vakaların hastane yatış tarihlerinin sehven “Mart-Nisan” yerine “Şubat-Mart” olarak yazılmasından kaynaklandığını Sağlık Bakanı Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci’nin 07 Ekim 2020 tarihinde sosyal medya üzerinden yaptığı basın açıklaması ile öğrendik.
Türkiye’de Sağlık Bakanlığı tarafından salgına dair istatistiklerin paylaşıldığı turkuaz tablo ile günbegün salgının seyrini izler durumdayız. 7 Aralık 2020 itibariyle Sağlık Bakanlığı’nın COVID-19 subdomaini aracılığıyla ulaştığımız istatistiklere göre toplam hasta sayısı 545.711 toplam vefat sayısı ise 15.103 olarak görünmektedir. Bu istatistiklerin yalnız sayılardan ibaret olmadığını, her bir rakamın bir insanı temsil ettiğini de hatırlatmakta ve bu rakamların günbegün hızla artmakta olduğunu belirtmekte yarar var.
Dünya düzeni üzerinde olumlu ve çoğunlukla olumsuz etkilerini gözlemlediğimiz pandemi sürecinin en çok etki bıraktığı alan ise sağlık sektörü oldu. Bu sebeple salgının getirdikleri ile yakından ilgilenmek durumunda olan, insanlar virüse yakalanmamak için çabalarken virüse yönelik doğrudan müdahale yapmak durumunda olan sağlık çalışanlarına teşekkür ediyorum.
Türk Tabipler Birliği’nin siyah kurdele subdomaini aracılığıyla da 7 Aralık 2020 tarihi itibariyle 225 sağlık çalışanının pandemi döneminde hayatını kaybettiğini öğreniyoruz. Tekrardan bu istatistiklerin yalnız sayılardan ibaret olmadığını, her bir rakamın bir sağlık çalışanını temsil ettiğini de hatırlatmakta ve bu rakamların günbegün hızla artmakta olduğunu belirtmekte yarar var.
Hal böyleyken tabip, diş tabibi, eczacı, hemşire, ebe ve optisyen ve sağlık hizmetlerinde çalışan diğer meslek mensupları tarafından bakanlığa iletilmiş COVID-19’un meslek hastalığı sayılmasına dair bir ortak talep de mevcut.
Küresel alanda COVID-19’un meslek hastalığı sayılması ile ilgili olarak şunları biliyoruz: * * *
· Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve birçok uluslararası örgüt, Covid-19 hastalığının meslek hastalığı olarak kabul edilmesi yönünde çağrıda bulunmuştur.
· 130’a yakın ülke Covid-19’u sağlık çalışanları için meslek hastalığı olarak kabul edilmiştir.
· Dünya Sağlık Örgütü de “sağlık hizmeti nedeniyle Covid-19 enfeksiyonu geçiren bir sağlık çalışanının tedavisinin sağlanması, rehabilitasyonu ve zararının tazmini sağlık çalışanının haklarındandır.” açıklamasında bulunmuştur.
Türkiye tarafında ise 5 Aralık 2020 tarihi itibariyle konuyla ilgili ulaşabildiğim son haber, 2021 Bütçe görüşmelerinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kendisine yöneltilen sorulara “Memnuniyet duyarım.” cevabını vermesiyle ilgilidir. *
Meslek hastalığının ne olduğu konusunda bakılması gereken 5510 sayılı SOSYAL SİGORTALAR VE GENEL SAĞLIK SİGORTASI KANUNU ve 6331 sayılı İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU bulunmaktadır.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 3. Maddesinde meslek hastalığı şöyle tanımlanmıştır:
l) Meslek hastalığı: Mesleki risklere maruziyet sonucu ortaya çıkan hastalığı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “Meslek hastalığının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması” başlıklı 14. Maddesindeki meslek hastalığı tanımı ise şu şekildedir:
Meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir.
Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Çalışma Örgütü tanımı ise şöyledir:
Zararlı bir etkenle bundan etkilenen insan vücudu arasında, çalışılan işe özgü bir neden-sonuç, etki-tepki ilişkisinin ortaya konabildiği hastalıklar grubu olarak tanımlanmaktadır.
İki kanuni tanımdan da yola çıkarak meslek hastalığının söz konusu olması için, çalışılan/yapılan işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebep bulunması veya yürütülen işin şartları sebebiyle bir hastalığa uğranılması yahut bir engellilik durumunun ortaya çıkması gerekmektedir. Kanun koyucu yalnız bedensel değil uğranılan ruhsal zararı da meslek hastalığı olarak kabul etmiş durumda. Yani kabaca öncelikle sigortalı olma şartı ve ikincil olarak da yapılan işe bağlı bir zararın meydana gelmesi aranmaktadır.
Tanımlardan da çıkarılabileceği üzere bir hastalığın meslek hastalığı olarak kabul edilebilmesi için hastalık ve meslek arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir. Meslek hastalıkları kimyasal etkenlerden(ağır metaller, gazlar gibi), fiziksel etkenlerden(radyasyon, gürültü gibi), psikolojik etkenlerden, ergonomik etkenlerden ve biyolojik etkenlerden(bakteri, virüs, biyoteknoloji gibi) kaynaklanabilmektedir. Meslek hastalıklarının sınıflandırılması nedensellik bağının kurulması açısından önem arz etse de asıl önemli olan meslek hastalığı sonucunda etkilenen insan hayatıdır. Nitekim sağlık çalışanları açısından meslek ve hastalık açısından nedensellik bağının oluştuğu da aşikârdır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 14. Maddesinde hangi hastalıkların meslek hastalığı olarak kabul edileceğinin SGK tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenmektedir. Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği’nde D Grubunda bulaşıcı hastalıklar da yer alsa da COVID-19 bu listede yer almamaktadır.
Ayriyeten Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nın 96597630–010.06.02-E.5852699 sayılı genelgesinde ise COVID-19, meslek hastalığı değil hastalık olarak değerlendirileceği yer almıştır:
"Buna göre; COVID-19 virüsünün bulaşıcı bir hastalık olduğu dikkate alındığında, söz konusu salgına maruz kalan ve sağlık hizmet sunucularına müracaat eden sigortalılara hastalık kapsamında provizyon alınması gerekmektedir."
İş kazası veya meslek hastalığı sigortasından sağlanan haklar, Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “İş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık sigortasından sağlanan haklar” başlıklı 16. Maddesinde sayılmıştır:
a) Sigortalıya, geçici iş göremezlik süresince günlük geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi.
b) Sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması.
c) İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine, gelir bağlanması.
d) Gelir bağlanmış olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi.
e) İş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı için cenaze ödeneği verilmesi.
ÇASGEM’in 2013 yılında hazırlamış olduğu Meslek Hastalıkları Kitapçığında ise meslek hastalığı sonucu sigortalıya sağlanan haklar şöyle sıralanmıştır:
Kısa vadeli sigorta kolları kapsamında
• Sigortalıya, geçici iş göremezlik süresince günlük
• Geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi,
• Sigortalıya sürekli iş göremezlik geliri bağlanması,
• İş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine, gelir bağlanması,
• Gelir bağlanmış olan kız çocuklarına evlenme ödeneği verilmesi,
• Hastalık ve analık sigortasından sigortalıya hastalık veya analık hallerine bağlı olarak ortaya çıkan iş göremezlik süresince, günlük geçici iş göremezlik ödeneği,
• Analık sigortası kapsamında emzirme ödeneği,
• Cenaze Ödeneği,
• Askerlik ve doğum borçlanması hakları, verilmektedir.
Uzun vadeli sigorta kolları kapsamında;
• Malullük sigortası kapsamında malullük aylığı,
• Yaşlılık sigortası kapsamında yaşlılık aylığı ve toptan ödeme,
• Ölüm sigortası kapsamında ölüm aylığı,
• Ölüm toptan ödemesi ve aylık almakta olan kız çocuklarına evlenme ödeneği ile cenaze ödeneği verilmektedir.
İş sağlığı ve güvenliği konusunda kanun koyucu gerek çalışanlara gerek işverene gerekse iş yeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarına sorumluluklar yüklemiştir. Bu sorumluluklar her ne kadar mükemmele yakın yerine getirilse de içinde bulunduğumuz pandemi koşullarında sağlık çalışanlarının görevlerini “güvenli” halde yerine getirmeleri mümkün değildir. Zira salgınla mücadelede en ön safta yer alan sağlık kurumları, kişi bakımından hastalığın tedavi edildiği ve aynı zamanda yer bakımından virüsün en yüklü bulunduğu alanlardır. Bu sebeple sağlık çalışanları da virüsle bire bir temas etmek durumunda kalan kişilerdir. Bir başka deyişle sağlık çalışanları, meslekleri dolayısıyla viral yüke en yoğun şekilde maruz kalan kimselerdir.
Viral yükün, hastalığın seyrine etkisinin olduğunu bildiğimiz COVID-19 pandemisi süresince hayati tehlikeyle burun buruna olan sağlık çalışanları açısından COVID-19’u meslek hastalığı saymak hem bir zaruri insan hakkı hem de sağlık çalışanlarına ödenebilecek bir vefa borcudur.
2 Eylül 2020 tarihinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yaptığı açıklamaya göre 29 bin 865 sağlık çalışanına virüs bulaşmıştır, 52 sağlık çalışanı ise hayatını kaybetmiştir. Sayıların nasıl katlanarak arttığını vurgulamak için 7 Aralık 2020 tarihi itibariyle 225 sağlık çalışanının hayatını kaybettiğini tekrar belirtmek isterim.
Pandemi sürecinde özlük hakları dahi kısıtlanmış durumda olan tüm sağlık çalışanları bakımından COVID-19’un meslek hastalığı sayılması dileğiyle…
Av. Ercüment YÖNDEM
07.12.2020